Toplumun anneliği idealleştirmenin kimseye faydası var mı? Çocuk sahibi olmalı mıyım?
Kültürler çocuk sahibi olmayı bir norm olarak dayatıyor. Birçok toplumda çocuğu olmayan kişiler eksik bireylerdir. Çocuk sahibi olmamaya karar veren kadınlar, sosyal ve kültürel normlarımız tarafından dışlanmış olarak damgalanır.
Fakat beklenti, kadınların sadece anne olmaları değil, aynı zamanda doğru anne olmalarıdır.
Kadınlar genellikle hamile kalmak için en uygun zamanı ararlar. Çoğu zaman da hamilelik kararlarını ertelerler. Bu durum bir özerklik gibi görünebilir. Ancak toplumumuzda hala mevcut olan büyük cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucudur. Kadınlar genellikle “en uygun” zamanlarda çocuk sahibi olma ayrıcalığından ve desteğinden yoksundur.
Bunun nedeni, kadınların erkeklerle aynı statüye sahip olmamasıdır. Evde daha fazla zihinsel ve duygusal emek yürütürler ve baba olan erkeklere göre daha uzun saatler çalışırlar.
İlginizi Çekebilir: Çocuk Sahibi Olacaklar Dikkat!
Anneliğin İdealleştirilmesi
Birçok ülkede bekar ebeveynlerin sayısında önemli bir artış var. Ancak yalnız başına yaşamanın önünde hala sosyal ve pratik birçok engel olduğunu görüyoruz. Şair Adrienne Rich’in Of Woman Born adlı kitabında yazdığı gibi:
- Çocuksuz kadın ve ‘anne’, hem annelik hem de heteroseksüellik olgularına hizmet eden sahte bir kutuplaşmadır.
Anneliğin idealleştirilmesi, kendi seçimleri ne olursa olsun, tüm kadınlara zarar veriyor olabilir mi?
İnsanların çocuk sahibi olmak istememe nedenleri kültürel, sosyal, çevresel ve finansal nedenlerden kaynaklanabilir. Bunlar bireysel tercihler olabilir ya da insanlar kendi tercihleri dışında çocuk sahibi olmayabilir. Benzeri görülmemiş özgürlük ve seçim çağında bile kadınlar kendi üreme seçeneklerini anlamakta gerçekten özgürler mi?
Kararlar ve Pişmanlık
Çoğu zaman çocuk sahibi olma konusundaki tartışmalar pişmanlık üzerinden şekilleniyor. Çocuk doğurmazsam ya pişman olursam veya artık çok geç olursa? Peki ya fikrinizi değiştirdikten sonra her şey için çok daha geçse?
Çocuk sahibi olmaktan pişmanlık duymaya yönelik çalışmalar, anneler üzerinde yoğunlaşır. Bir erkeğin çocuk istememesi olağandışı bir durum sayılmaz. Kadınların doğurganlık tercihleri sürekli incelenir ancak erkekler bu konudan muaf tutulur. Erkeklerin biyolojik saatleri bile tartışmaya kapalıdır.
Şimdi bir araştırmadan bahsedelim.
2023 yılında Michigan Eyalet Üniversitesi’nde bir araştırma yapıldı. Araştırma sonucuna göre eyaletteki 5 yetişkinden biri (yaklaşık 1,7 milyon kişi) çocuk sahibi olmak istemediğini söyledi. Bunu, 2023’te yayınlanan ve kendi tercihleriyle çocuk sahibi olmayan kişileri inceleyen başka bir çalışma izledi. Kararlarından oldukça memnun oldukları ortaya çıktı.
Öte yandan araştırmalar, çocuk sahibi olan kişilerin bu seçimden pişmanlık duyma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. 2021’de YouGov tarafından 1.200’den fazla İngiliz ebeveynin katıldığı bir anket, %8’inin çocuk sahibi olmaktan pişmanlık duyduğunu ortaya çıkardı.
Almanya’da 2016 yılında 2.000’den fazla kişiyle yapılan bir diğer YouGov araştırması ise şu sonucu buldu: Annelerin %19’u ve babaların %20’si, yeniden karar vermeleri halinde çocuk sahibi olmak istemiyorlardı.
Bu pişmanlıkların pek çok nedeni olabilir, ancak çocuk bakımı seçeneklerinin ve destek eksikliğinin önemli olması muhtemeldir. Toplumun neden hâlâ insanlara, özellikle de kadınlara çocuk sahibi olmaları konusunda baskı uyguladığını anlamak zor. Birçok kişiye göre hayattaki en önemli amaç anne olmak. Ancak anne olduktan sonra da onları kötü bir anne, dikkatsiz bir anne olarak yaftalamak çok kolay.
Üreme Adaleti Hareketi
Üreme adaleti aktivistleri bu anlayışı değiştirmeyi amaçlıyor. Bedensel özerkliği koruma, çocuk sahibi olma veya çocuk sahibi olmama hakkının insan hakkı olduğunu ileri sürüyor. Bu hareket, üreme sağlığındaki engeller nedeniyle en çok zarar gören ve cinsel şiddet riskiyle karşı karşıya olan marjinal topluluklara odaklanıyor.
Bir seçim bazen bir yanılsama olabilir. Tamamen özerk olduğumuza ve kararlarımızı istediğimiz gibi vermekte özgür olduğumuza inansak da hiçbir zaman toplumsal ve kültürel bağlamımızdan özgür olamayız. Ancak özgürleştirici bir yol her zaman vardır. Üreme adaleti aktivistleri bunun peşinden gidiyor. Toplumsal baskılardan uzak, herkesin istediği bir şeyi en uygun zamanda yapması dileğiyle…
Kaynak: https://theconversation.com/should-i-have-children-why-societys-idealisation-of-motherhood-benefits-no-one-219935